Ana içeriğe atla

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

 


2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle:

Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle.

Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle.

Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle.

Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle.

Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da niçin yazıyoruz sorusuna cevap aramadaki başarısı nedeniyle.

Fenomen (Ercan Taştekin): Edebiyattan taviz vermeden gerçekçi bir polisiye roman olması nedeniyle.

Ben Bermal (Deniz Faruk Zeren): Yazmanın riskler içerdiği ve bedeli olduğu bir acıyı yüksek bir edebiyatla yazabilmesi nedeniyle.

O Sonbahar O Kış (Kâmil Erdem): Nedensiz bir şekilde sırf Kâmil Erdem usta yazmış olması nedeniyle.

Çevrimiçi (Ayşe Başak Kaban): Sert bir sosyal medya eleştirisini keyifli bir edebiyatla harmanlaması nedeniyle.

Revan (Abdullah Aren Çelik): Dünün zulümlerini anlatırken aslında bugününkileri anlatmadaki başarısı nedeniyle.

Yabancılar ve Ötekiler (Demet Eker): Masalsı ve büyülü bir dil evreni olması nedeniyle.

Size göre 2024 yılının önemli edebiyat olayları nelerdi?

Yine bolca hak ihlalinin, baskının olduğu bir yıldı. Yavuz Ekinci’nin romanı nedeniyle yargılanıyor olmasına önce üzüldük, sonra takipsizlik aldığı için sevindik. Neredeyse 31 yıl cezaevinde kalan şair İlhan Sami Çomak’ın tahliye edilmesine sevindik. AİHM kararına rağmen bu tahliyenin neredeyse on yıl gecikmiş olmasına da üzüldük.

Çağdaşı olmakla onur duyduğum iki büyük edebiyatçı Ferit Edgü ve Füruzan’ın aramızdan ayrılmış olması edebiyatımız adına hüzün verdi.

Daha geçen hafta Diyarbakır Kitap Fuarı’na katılan Kürtçe yayınevi stantlarının basılıp bazı kitapların toplatılması da kayıt düşülmesi gereken olaylardandı.

İntermezzo çılgınlığı edebiyatı aşan sosyolojik bir vaka oldu. Murat Çelik’in haklı bir sitemiyle, 1990 sonrası doğan batılı vasat yazarlara (Sally Rooney’e vasat dediğim anlaşılmasın lütfen ama gereğinden çok fazla popülize edildiği de bir gerçek) tanıdığımız hoşgörünün kırıntısını yerli genç yazarlara göstermiyoruz bence de.

Düzenli olarak takip ettiğiniz bir edebiyat dergisi var mı?

Varlık, Notos ve AltıYedi dergilerini düzenli takip ediyorum.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar görüyorsunuz?

Ekonomik sorunlar, yarışmalar, jüriler, edebiyat kanonları gibi klasikleşmiş sorunlarımızın dışında edebiyatımızdaki önemli bir sorunun apolitikleşme ve sekülerleşme olduğunu düşünüyorum. İktidarların baskısı arttıkça suya sabuna dokunmadan yazma elbette ki kaçınılmaz bir durum, bunu anlayabiliyorum ama hak vermiyorum. Özellikle son on beş yılda yaşananlarla ilgili bazı istisnalar hariç kalem oynatmama, konfor alanlarından çıkmadan bir edebiyat evreni oluşturma önemli bir sorun. Yıllar sonra torunlarımızın bizi ayıplayacaklarından, hatta biraz daha sert söyleyeyim, lanetleyeceklerinden endişe ediyorum. Gelecek kuşaklar bu dönemde yazılan eserleri okuduklarında, “Ülke ve Ortadoğu coğrafyası cayır cayır yanarken ve binlerce hak ihlali varken sizler İskandinav edebiyatı tadında öyküler, romanlar, şiirler yazmaktan utanmadınız mı?” derlerse ne cevap vereceğiz bilemiyorum.


https://parsomenfanzin.com/2024/12/19/2024-edebiyat-sorusturmasi-ahmet-karadag/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LLOSA’NIN SALÂSI OKUNDU MU?

  Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa 13 Nisan 2025’te öldüğünde X hesabımdan “Perulu yazar Mario Vargas Llosa dün hayata ve edebiyata veda etmiş. Ben onu müthiş romanı " Hınzır Kız" ile anmaya ve sevmeye devam edeceğim,” şeklinde bir mesaj yazmıştım (https://x.com/ahmetkaradag_06/status/1911676205905952819). Mesajımdan kısa bir süre sonra genç şair dostum Vasfettin Yağız arayarak mesajdaki düşüncelerime katılmadığını söyledi. “Yazarlar ve şairler ölseler bile edebiyata veda etmezler, eserleri okundukça yaşamaya devam ederler, bu nedenle Llosa ölmedi,” dedi. Haklı olduğunu söyledim ama bu konuyla ilgili biraz daha farklı düşünmekte olduğumu da ilave ettim. Aslında tam da yazarın doğduğu topraklara ait ve tüm Güney Amerika coğrafyasında yaygın olan bir kültür bizim sevgili Vasfettin’le konuştuğumuz konuyla ilgili. O geniş coğrafyada kutlanılan Dia de Muertos (Ölüler Günü) insanın öldükten sonra asıl ne zaman öleceği konusuyla doğrudan ilişkili. Bu eski Aztek inanışına göre g...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...