Ana içeriğe atla

Edebiyat Soruşturması

 



https://parsomenedebiyat.com/2022/12/20/2022-edebiyat-sorusturmasi-ahmet-karadag/

Bu yazı Parşömen Edebiyat sitesinde yayımlanmıştır.

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?


Bu yılın en çok konuşulması gereken kitaplarından biri Şule Gürbüz’ün “Kıyamet Emeklisi” isimli romanı bence. Şule Gürbüz ilk kitabı Kambur’dan bu yana hep farklı bir yerde durmuş, ürettiği edebiyat ve düşünceyle “felsefi edebiyat” da diyebileceğimiz bir türde oldukça üst düzey öykü ve romanlar yazmış bir yazar. Ancak yerli edebiyatta hak ettiği yere kavuşamamış olduğu aşikâr. Özellikle Kıyamet Emeklisi hak ettiği ilgiyi göremedi.


Bu yıl öykü açısından da oldukça güzel kitaplar yayımlandı. Kadire Bozkurt’un “Buzkandilleri” kitabı üzerinde biraz daha çok konuşulabilirdi. Kadire Bozkurt sade bir dille ve güzel kurgularla birbirinden güzel öyküler sundu bu yıl bize. Bir diğer üzerinde daha çok konuşulması gereken öykü kitabı da Halil Yörükoğlu’nun “Keşke Yüzüme Baksanız” isimli kitabı. İlk kitabıyla koyduğu çıtayı daha da yükselten Halil Yörükoğlu bize bu senenin en güzel öykü kitaplarından birini okuma fırsatı verdi.


Arzu Eylem’in çevirisini yaptığı Dominic Head’in “Modern Öykü – Teorik ve Pratik Bir Çalışma” isimli kitabı da bu senenin yeterince üzerinde durulmayan kitaplarından biri oldu. Yazmaya yeni başlayan birçok öykücü için başucu eseri olabilecek nitelikte bir eser bu. Öykü konusunda bu sene yayımlanan en iyi kuram kitaplarından birisi olan ve oldukça güzel bir çeviri ile yayımlanan bu kitap üzerine az sayıda değerlendirme yazısı yazılmasını da bir talihsizlik olarak görüyorum.


Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?


Öyküyle uğraşan biri olarak bana göre bu yılın en önemli edebiyat olaylarından biri Kamil Erdem’in Sait Faik ve Yunus Nadi Öykü Ödüllerini birlikte kazanması oldu. Sonuna kadar hak edilmiş ödüller olduğunu düşünüyorum. Kamil Erdem, benim gibi öyküye geç başlayanlara “bu işin mümkün olabileceğini, hem de en güzel şekilde olabileceğini” göstermesi, kanıtlaması açısından önemli bir yazar benim hayatımda.


Belki herkes için önemli olmayabilir ama bu sene benim için çok önemli bir edebiyat olayı da Aslı Erdoğan’ın uzun süredir baskıları yapılmayan kitaplarının yeni baskılarının yapılması oldu. Ülkemizdeki en değerli kadın yazarlardan birine fikirleri nedeniyle uygulanan örtülü sansürün sonlanması açısından çok anlamlı buluyorum bu gelişmeyi.


Kazancakis’in kayıp romanı olarak nitelendirilen “Yokuş” romanının yayımlanması de yılın önemli yayıncılık olaylarından biri bence. Büyük bir ustanın yıllar sonra ortaya çıkan ve okurla ilk kez buluşacak bu romanı, üzerinde daha çok konuşulmayı hak ediyordu. Keşke Proust’un, Kafka’nın veya Tanpınar’ın da böyle kayıp bir eseri yayımlansa da heyecanlandırsa bizi.


Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?


Edebiyat ortamımızın en somut sorunu ekonomik kriz gibi görünüyor. Ekonomik kriz basitçe sadece kitap satışlarını etkileyen bir problem değil. Belki de ilk kez bu sene birçok orta ölçekli yayınevi Ankara ve İstanbul’daki kitap fuarlarına katılamadı. Dostoyevski bile olunsa, bir yazarın ilk kitabını bastırma ihtimali neredeyse ortadan kalktı. Birkaç istisna dışında, yayınevlerinin çok büyük çoğunluğu dosyayı okuma zahmetine bile katlanmadan otomatik olarak ilk kitapları reddetmeye başladı. Çevirmenlerin ve editörlerin ücretleri, yazarların telifleri zar zor ödenir hale geldi. Okurun kitap alma gücü iyice azaldı. İstatistik olarak net rakamları bilmiyorum ama satılan kitap sayısı bu sene son yılların en düşük düzeylerinde gibi geliyor bana.


Bu somut sorun dışında bir diğer sorun da edebiyat dünyasındaki “oligarşik tekel.” Bu sorun bu yıla ait özel bir sorun değil elbette ama yine de üzerinde konuşulması gereken bir sorun. İçine dâhil olmanın nerdeyse imkânsız olduğu bu tekelin edebiyat kalitesinden bağımsız olarak bazı isimleri köpürtmeleri, sosyal ve ana akım medya üzerinden o isimleri sürekli gündemde tutmaları, herkesin bildiği, işin kötüsü çaresizlik içinde kabullendiği bir gerçek. Ama şuna inanıyorum ki, edebiyat okyanus gibi, köpüğü, çeri çöpü eninde sonunda kıyıya, tarihin çöplüğüne gönderir. Tüm görmezden gelinmelere rağmen iyi edebiyat da en saf ve berrak haliyle hak ettiği okura ve değere kavuşur, yıllar geçse bile…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...