İlk öykü kitabı Tutsaklığın Üç Hali ile 13. Türkan Saylan Sanat Ödülü’nde finalist olan Ahmet Karadağ’ın, altı öyküden oluşan ikinci öykü kitabı Dirlik Düzenlik Apartmanı Mahal Edebiyat Yayınları aracılığıyla2024 yılında okuyucularıyla buluştu.
Dirlik Düzenlik!
Kendi yaşamlarının çaresizliği ve huzursuzluğuna hapsolmuş; tabiri caizse varoşlardan, yobazlardan, feleğin çemberinden geçmişlerden, aklını yitirmişlerden, kader kurbanlarından mütevellit sakinlerinin talihsiz hikâyeleriyle kesiştiği, ismine tezat bir apartman: Dirlik Düzenlik Apartmanı. Dört katlı bu apartmanın sakinlerinin birbirinden bağımsız hikâyeleri, belirli bir anda duydukları sesler veya evlerinin penceresinden sokakta gerçekleşmekte olan bir olaya bakışları ile yakınlaşıp uzaklaşarak bağlanıyor ve münferit öykülerden müşterek bir kurmacaya eviriliyor. Bu durum kitaba öykü derlemesinden ziyade kısa bir roman havası verse de öyküler bu bütünlüğün içinden tek tek çıkarılıp başlı başına bağımsız öyküler olarak da değerlendirilebilir. Bu yönüyle öykü kitabı olma özelliği elbette ağır basmaktadır.
Son yirmi yılda Türkiye’de yaşanan siyasi ve ekonomik olumsuzlukların yıkıcı etkisiyle, orta sınıfın büyük ölçüde alt sınıfa kayması sonucu değişen yaşamların oranını göz önünde bulundurursak, Dirlik Düzenlik Apartmanı için bir nevi ülkenin panoraması demek pek yanlış olmaz sanırım. Prélude bölümünün başlangıcındaki cümleyi referans alarak bu savımı desteklemiş olurum diye düşünüyorum: “Bir apartman burası… Ankara’nın Cumhuriyet kadar yorgun bir semtinde, nice darbeler, ayaklanmalar, sıkıyönetimler, ölümler, cinayetler, faili meçhuller görmüş, yıllar boyu en pespaye eğlence mekânlarına, sefil öğrenci evlerine nazlanmadan gönlünü açmış Cebeci’de, eski, köhne, karanlık bir apartman.” (Syf, 10) Ülke siyasetinin menfi sonuçlarına ayağı takılmış duyarlı bir yazar olarak Ahmet Karadağ’ın kaleminin dümenini o tarafa kırması da elbette kaçınılmaz bir tutum olacaktır.
Yusuf’un Kuyusunda Bir Deli Züleyha
Kitabın ilk öyküsü olan “Ben Oyalarım Hatıraları” oldukça başarılı ve etkileyici. Yazarın hem dilbilgisi kurallarını bilinçli olarak hiçe sayması ve nerede tökezleyecek acaba hassasiyetiyle okumama rağmen bunu başarıyla kotardığını ispatlaması hem de kullandığı metaforla anlatıcı karakteri başka bir boyuta taşıması, uzun zaman okuyucunun belleğinde kalacak bir öykü ortaya koymasını sağlamış. Bu öykü özelinde dikkatimi çeken bir başka şey ise yazarın kadın sesi. Kahraman bakış açısıyla anlatılan eserlerde ister istemez yazar ile anlatıcıyı bağdaştırma eğilimine gireriz. Erkek yazarlardan kadın karakterler okurken sık rastladığımız bir şeydir; yazarın erkek sesinin karakterde duyulması. Ahmet Karadağ bu öyküsünde Aysel’in sesini kendi sesinden ayırmayı başarmış görünüyor.
Eğitimli, yetenekli ve sosyal sınıfı yüksek Aysel’in, kara sevdaya düşüp Yusuf Peygamber’in kıssasındaki Züleyha’dan bir modern zaman mecnununa dönüşümüne kendi ağzından anlattığı öyküsüyle şahitlik ediyoruz. “…yusufu görmeden ne bilecekler değil mi züleyha sana kaç kez anlattım ya kar izlerken bir daha anlatayım seninki kadar olmasa da benim yusuf da pek bir yakışıklıydı…” (Syf, 13) Öykünün teması klişe gibi görünse de yazarın konuyu işleyişi, anlatıcının sıra dışı karakter özellikleri, bir de kitap boyunca bilinçli olarak bazı klişeleri leitmotif gibi kullanması; yazarın bu öyküdeki konu seçiminin tesadüfi olmadığının altını çizerek öyküyü farklı bir boyuta taşıyor. Ayrıca, Aysel’in renkli ve taşkın zihninden yaşadığı acıyı betimleyişi, öyküyü bir dram ağırlığından uzaklaştırıp okuyucuya keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.
Çile Dolduranlar
“Çeşme Var Kurnası Murdar” kitabın beşinci öyküsü ve İsmet Özel’den anlamlı bir şiirle karşılıyor bizi. Beni en çok etkileyen öykülerden biri oldu çünkü aslında fazlasıyla göz önünde olup yine ülke siyasetinin etkisiyle göz ardı edilmeye çalışılan bir olgunun cesurca anlatıldığı ve maalesef her yıl binlerce gencin mağdur edildiği gerçeğini teşhir eden bir öykü. Kahramanımız Halil İbrahim ücra bir köyde, imkanları kısıtlı bir ailede, yedi kardeşiyle aynı odayı paylaşmak mecburiyetindeki zeki ve çalışkan bir gençtir. Oğlunun okumasını isteyen fakat elindeki imkanlarla bunu yapamayacağını bilen babası, aslında mütedeyyin olmadığı ve tarikat işlerinden hazzetmediği hâlde; belki de tamamen iyi niyetle, ortaokuldan sonra oğlunu dini bir tarikatın ellerine bırakır. Halil İbrahim liseyi bitirip tıp okumaya başlar ama yine bu tarikat evlerinde kalmaya devam etmekten başka çaresi yoktur.
Öykü bize tarikat evlerinin kapılarını açıp içeride çekilen çileyi, okumak için burada kalan gençlerin katlandıkları eziyeti gösteriyor. Yazarın öyküdeki atmosferi kuruşu ve ilerletişi çok başarılı. En tepedekinden en aşağıdakine tarikat üyelerinin yozlaşmışlığı ve kofluğu karakterlerin üzerinden başarıyla yansıtılıyor. Tarikatın sistematik olarak gençleri nasıl etkilediğini ve zihinlerini zapturapt altında tutmak için koydukları kuralların nasıl kurnazca işletildiğini Halil İbrahim’in aynasından gösteriyor. Ayaklarındaki prangalara rağmen karanlığa yenilmeme çabası, ışığa doğru yürüyüşü sırasındaki sorgulamaları ve direnişi her ne kadar kahramanın yolculuğu gibi görünse de maalesef ülkedeki gençlerin bu sefalete mecbur bırakılışının gerçek trajedisinden başka bir şey değil. “Eğer şu an Allah için namaz kılmayı istemiyorsa sırf İhsan abi ve ihvanlar görsün ve memnun olsun diye, hatta daha da kötüsü “kardeşimiz namaz kılmamayı alışkanlık edindi” diye rapor edilip de kaldığı bu evden atılır, bursu kesilir diye namaz kılıyorsa düpedüz riyakârlık hatta sahtekârlık değil miydi?” (Syf, 94)
Evimizin Dağına
İlk beş öyküde bahsi geçmesine rağmen kim olduğu muamma, hiçbir apartman sakininin yüzünü göremediği, apartman yöneticisinin karşı dairesindeki kişinin sırrının ifşa olduğu “Devriyeler Basıyor Karartılmış Evleri” kitabın son öyküsü. Bu öyküyle; aynı apartmanda, aynı zaman diliminde, aynı filmi izleyip, kendi pencerelerinden sokaktaki aynı sesi duyan ama bambaşka hayatlara ve bakış açılarına sahip karakterlerin ortak şüpheleri de çözülmüş oluyor.
Ahmet Karadağ’ın röportajlarından okuduğum kadarıyla, kendisi ülkemizde yaşanan siyasi cadı avında mağdur edilenlerden biri maalesef. Son öyküyü okurken, ana karakterin doktor olması ve yaşadıkları Ahmet Karadağ’ın yaşadığı süreçle benzeştiğinden olsa gerek, öykünün yarı otobiyografik bir alt metni olduğunu düşündürdü bana. Belki de bu yüzden epey duygulandığımı itiraf etmeliyim. Bu bilgiden muaf bakıldığında dahi ülkenin yakın geçmişine ışık tutacak olan öykü yine de oldukça dokunaklı.
Hayatını ve kariyerini büyük emeklerle bir noktaya getirmiş olan Doktor Levent, ülkede cereyan eden olaylar neticesinde asılsız suçlamalarla göz altına alınmış ve salıverilmiştir. “Kim ne durumdaydı, içerideki arkadaşlardan haber var mıydı, işkence dedikoduları doğru muydu? Polise yapılan asılsız ihbarlarla bile gece yarıları baskınları yapılıyor, evler hallaç pamuğu gibi aranıyor, gerekçesiz olarak, tek kanıtın telefonla yapılan kimliksiz ihbarın olduğu gözaltılar yapılıyordu. Kimi zaman evlerde hem anne hem baba emniyete götürüldüğü için küçücük çocuklar evde korku ve gözyaşları içinde bırakılıp gidiliyordu.” (Syf, 120) Tekrar alınacağından korktuğu için Dirlik Düzenlik Apartmanı’nda bir arkadaşının boş dairesine sığınmıştır. Gizli saklı, endişe içinde, sevdiklerine hasret bir kaçak hayatı yaşamaya çalışmaktadır. Ahmet Karadağ’ın cesurca kaleme aldığı bu öykü hem kurgusu hem de anlatımıyla kitabın dikkat çekici öykülerinden biri.
CODA-Sonu Gelmeyen Bir Hikâye Bu
Dirlik Düzenlik Apartmanı, prélude metinin aynısıyla kapanıyor fakat bence son bulmuyor. Okuduklarınız bir süre daha zihninizde ve kalbinizde dönmeye devam ediyor. Anlattıkları gerçek mi kurmaca mı bilemem ama özellikle son yirmi yılımıza yalın kılıç dalmış Ahmet Karadağ. Nihayetinde bir yazar olarak yapması gerekeni yapmış; hayata tutunmaya çalışanların, dirliği düzeni olmayanların, sosyo-ekonomik açıdan altta kalanların, ülke siyasetinin savurup attıklarının sarsıcı hikâyelerini oturaklı kalemiyle okuyucuya ulaştırmış. Son olarak şunu söylemek isterim ki; Dirlik Düzenlik Apartmanı’nın bende bıraktıkları sayesinde yeni eserlerini merakla bekleyeceğim yazarlardan biri oldu Ahmet Karadağ.
https://www.veveya.net/inceleme/cebecide-kohne-bir-apartman-arzu-anlar-sarac
Yorumlar