Ana içeriğe atla

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

 


Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir.

Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın.

Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün teknolojist ve sayısalcı baskınlığında var olma mücadelesindedir.

İlk öyküyü anlamadım, yazım kurallarına sadık bir okurumdur, okurken beni yordu. Baktım başa çıkamayacağım, acı çekmeye başladım, hemen öbür yazıta geçtim.

Hak ve hakikat aramanın, mantığın, matematiğin rahmi olan felsefenin taşraya atanmış öğretmeni Suna ve felsefenin en eski yareni, yoldaşı edebiyatın taşraya atanmış öğretmeni Mümtaz’ın onurlu, hüzünlü kesitleri sizi olay kurgusunun içine dahil etmektedir. Taşrada tesadüfen tanışıp birbirine tutulan iki öğretmenin aşkları, çaresizlikleri, terk edilişleri, evlatlarından ne umduk ne bulduk hesaplaşmaları, okurların bu konuda düşünmesine yardımcı olabilir.

Bir ara İstanbul’daki beyaz yakalı, şekilsel elitist kadınlarda Fazıl Say salgını vardı. Kız – erkek fark etmez, çocuklarına boyuna piyano kursu aldırdılar. Şekilsel elitist kadınların kendi arasındaki sidik yarışına katılan ikinci müzik aleti kemandı. Drama kurslarını da anmazsak ayıp olur. Şekilsel elitistlerimizin hâlâ evde yemek yapanları, pirinçte arsenik var deyip pilav yapmayı bırakmıştı. Nereden mi biliyorum, pilavcıda kaçak pilav yiyen bir arkadaşımı izlerken tekrar tekrar yaşadığımdan. Bu arada pirinçteki arsenik insanı öldürmeyecek miktardadır, şekilsel elitist kadınların, -eril dil kullanıyorum- kocalarına, sevgililerine boşu boşuna eziyet etmesine üzülüyorum.

Bir kısmı bu ülkede yaşamak istemiyorum deyip bu ara çok göç ettiği için sayıları azaldı tahminim, piyano kursu olayı artık pek kulağıma gelmiyor. Kalan kısmı da dil eğitimi alıp kısa sürede kapağı yurt dışına atmamın derdine düşmüş olduğunu hissetmekteyim.

Suna ve Mümtaz öyküsü, yazgısı yukarıda anlattığım tayfa için ağır gelir. Suna ve Mümtaz’ın öyküsünde mücadele vardır, katlanmak vardır, dirayet vardır, problemlere karşı direnmek vardır.

Bizim beyaz yakalı elitistlerin projeleri, çok pardon çocukları, Mümtaz ve Suna’nın yaşadıklarını onlara zaten yaşatamaz. Yoksa onca piyano, keman, drama kursu boşuna mı aldırıldı! Hayır belki çocuk akordiyon çalmak isteyecekti, garibana sormadılar bile.

Suna ve Mümtaz’ı; vefasız, okumuş ama zorba ve kişiliksiz, bencil ya da kalın kafalı çocuklarıyla; sevgi, kenetlenme, yenilgi, yas, tekrar mücadele, tekrar yenilgi döngüsünü yazar iyi dengede tutmaktadır.

Öykünün içinde ve öyküler arasında flaş geçişlerle geçmiş ve gelecek arasında hareketlilik görülmektedir. Öyküler arasında incelikli bağlar var, okudukça merak duygusunu artırmaktadır.

Diğer bir öyküdeki kişilik olan (mesleğini yazmıyorum, sürpriz olsun.) Şaban, apartmana yeni taşınan doktora öğrencisini ortalıkta çok göremediği için anarşist olmakla itham etmektedir. Anarşizm üzerine tek kitap okumadan, sırf o sihirli “ş” harfinin yarattığı vurgu uğruna Şaban Bey o yıkıcı sözcüğü kullanmaktan hoşnut görünmektedir.

Ahmet Karadağ, Şaban kişiliği nezdinde “insanların” birbirine yafta yapıştırmada ve birbiriyle mesafesiz bulaşıklaşma işinde ne derece yetenekli olabileceğini iyi yakalamaktadır.

Öykülerden anladığım kadarıyla yazar, yazdığına göre, öykü yazma işinde oldukça iyi lakin çay demlemeyi bilmiyor, eğer çayı yazdığı gibi demliyorsa çayı yakma riski var. Yazdığının tam tersi yöntemle demlemesi lazım.

Dirlik Düzenlik Apartmanı’nda her katta, daireler, her dairede ayrı bir öykü, hepsi sarmal olarak iç içe devam etmektedir.

“Şu anda” ölmek yeni bir şey değil; ben hayatı, doğruda durmaya çabalamayı seçiyorum diyenler için yazılmış insanı sürükleyen öyküler var.

https://mahaledebiyat.com/dirlik-duzenlik-apartmani-uzerine/

Kitabın Künyesi:

Ahmet, KARADAĞ, Düzenlik Apartmanı, Mahal Edebiyat Yayınları, İstanbul, 2024.

Editör: Elif Türkoğlu


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...