Ana içeriğe atla

Yavuz Ekinci’yi Biliyoruz da Sahi O Bakanın Adı Neydi? (SÜR/GÜNLÜK)

 


Yavuz Ekinci on yıl önce yazdığı “Rüyası Bölünenler” romanı nedeniyle yarın (18 Eylül 2024) hâkim karşısına çıkıyor. Yazarın 2014’te yazdığı ve Doğan Kitap’tan basılan kitabıyla ilgili 6 Şubat 2023 depremlerinden bir gün sonra, 7 Şubat’ta CİMER’e yapılan şikâyetin ardından soruşturma başlatılmış, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi, 14 Mart 2023’te kitapla ilgili toplatma kararı vermişti.

Yavuz Ekinci, “Bir yerde adaletsizlik varsa orada yaşayan herkes bir şekilde bu adaletsizlikten nasibini alır. Adaletsizlikten dolayı bugün ülkede yaşayan köpek de ağaç da dere de orman da kadın da çocuk da genç de işçi de etkilenip zarar görüyor. Ben de bu adaletsizlikten bir yazar olarak nasibimi alıyorum. Bunca adaletsizlik varken bir yazar olarak etkilenmemem, zarar görmemem mümkün değil. Bana açılan davaları bu ülkedeki adaletsizliğe bağlıyorum. Şu an düşüncelerinden dolayı yüzlerce insan zaten cezaevinde. Yıllardır hapis yatanlar var. Sürgün yaşayanlar var. Otuz yıldır haksız şekilde cezaevinde yatan İlhan Sami Çomak var. Edebiyat tarihimiz yargılanan, cezaevinde yatan, sürgün yaşayan büyük yazarlarla dolu. Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Orhan Pamuk, Ahmed Arif, Orhan Kemal…” diyerek kendini savunmaktaydı ve muhtemel bugün de hâkim heyetine bunları söyleyecek.

Başka bir açıklamasında da, “Kurgulanmış bir kitaptan dolayı yazara ceza vereceksek Raskolnikov’un balta ile işlediği o korkunç cinayeti nedeniyle Dostoyevski yargılanmalıdır,” diyerek kurmaca ve yazarın ayrı ayrı olduğu basit gerçekliğini hatırlatmıştı. Kurmaca yazarından bağımsızdır, roman karakterleri gerçek karakterler değildir.

Gerçi bunlar bu ülkenin kaderinde yeni şeyler değil. Son yüz elli yıllık tarihinde binlerce yazarını hapishanelerde süründürmüş, öldürmüş bir adalet sistemi ve baskı ortamı söz konusuyken hiçbir şey şaşırtmıyor. Kemal Tahir on iki buçuk yıl, Nâzım Hikmet on iki yıl, Necip Fazıl on buçuk yıl, Aziz Nesin beş buçuk yıl, Orhan Kemal beş yıl, Cevat Şakir Kabaağaçlı yedi yıl, Dev-Sol davasından idam istemiyle yargılanan Nevzat Çelik yedi yıl, Hikmet Kıvılcımlı yirmi iki buçuk yıl, Ahmed Arif iki yıl, Sabahattin Ali ve Uğur Mumcu birer yıl zindan görmüş yazarlardır. Her dönem kendi muhaliflerini cezalandırmaya, yandaşlarını ödüllendirmeye devam ediyor bıkmadan usanmadan.

Çok değil daha üç yıl önce Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’a Veba Geceleri romanında Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle soruşturma açılmış ancak tahkikat neticesinde dava açılmamıştı. Eğer dava açılsa hapis cezasına kadar varacak bir süreci yaşayacak ve Nobel’li yazarımızı parmaklıklar ardına gönderecektik.  

Hangi ceza verilirse verilsin, ne kadar yasaklanırsa yasaklansın geleceğe daima yazarların adı ve eserleri kalacaktır. Yöneticiler, idareciler, devirler, hatta ülkeler bir gün yıkılacak, kaybolacak, adları unutulup gidecek ama eserler ve onu oluşturanların isimleri dünya döndüğü sürece insanlığın zihninde kalacaktır

Bu yazıyı okuyan birçok okur bu hatırayı biliyordur ama günün anlam ve önemine binaen bir kez daha hatırlayalım isterseniz: Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’ndeki tutsaklık günlerinde cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Birkaç günlük denetimden sonra müdüre, “Nâzım Hikmet de buradaymış, çağırın da bir tanışalım,” der. Nâzım Hikmet’i getirirler, müdür koltuğuna büyük bir kibirle kurulan müfettiş Nâzım’ı tepeden tırnağa süzer ve “Demek Nâzım Hikmet sensin,” der küçümseyerek. Yazara oturması için yer göstermez, ayakta dinler, kısa bir konuşmadan sonra gardiyanlara “Götürebilirsiniz,”  der. Nâzım Hikmet tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe, “Ömer Hayyam adını hiç duydunuz mu müfettiş bey,” diye sorar. Müfettiş hemen atılır. “Kim bilmez Hayyam’ı, İran’ın büyük şairini…” der. Nâzım Hikmet sormaya devam eder. “Peki, Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi müfettiş bey,” diye yeni bir soru sorar. Müfettiş şaşırır, bilemez elbet. Nazım o tarihi sözünü söyler, “Görüyorsunuz sanatçıyı hatırladınız ama hükümdarı hatırlayamadınız. Yıllar sonra beni dünya hatırlayacak ama adalet bakanını ve sizi kimse hatırlamayacak,” deyip çıkar.

Birkaç yüz yıl sonra şu sözün söyleneceğinden hiçbir şüphem yok, “Yavuz Ekinci’yi biliyoruz da sahi o bakanın, mahkeme başkanının adı neydi?”

https://www.veveya.net/deneme/yavuz-ekinciyi-biliyoruz-da-sahi-o-bakanin-adi-neydi-ahmet-karadag

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...