Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İlk öykü kitabım "Tutsaklığın Üç Hali"

  İlk öykü kitabım "Tutsaklığın Üç Hali" Klaros Yayınlarından çıktı...

Martin Eden Sendromu

  Martin Eden Sendromu Bu yazı 16 Ağustos 2022'de https://www.edebiyathaber.net/genc-martin-eden-sendromu-ahmet-karadag/ adresinde yayımlanmıştır. Biz doktorların en sevdiği işlerin başında hastalıkları tanımlamak ve sınıflandırmak gelir. Tanımlayamadığımız, hakkında hiçbir fikre sahip olmadığımız hastalıklara bile “idiopatik grup” der ve ona bir isim vermekle hastalığa karşı açık yenilgimizi gözlerden uzak tutmaya çalışırız. Tıp tarihi bu nedenle binlerce sınıflandırma, hastalık ismi, sendrom ve tanımdan oluşur.  Martin Eden Sendromu da bu hastalıklardan biridir.  Jack London’un  aynı isimli otobiyografik roman kahramanı  Martin Eden’in  yaşadığı ve “arzulanan, peşinde koşturulan, uğruna birçok şey feda edilen ve varıldığında mutlak mutluluğa erişileceği düşünülen hedeflerin elde edilmesiyle beraber gelen boşluk, hissizlik, amaçsızlık ve anlamsızlık duygusu” olarak bir Ekşi Sözlük yazarının gayet güzelce tarif ettiği bu sendrom önceleri edebiyat dünya...

Kırmızı Pelerinli Kadın: Aslı Erdoğan

  Kırmızı Pelerinli Kadın: Aslı Erdoğan https://www.birgun.net/haber/kirmizi-pelerinli-kadin-asli-erdogan-396212 “Rio de Janerio uçurumlar, kartallar ve leşler kentiydi, hayatı andırıyordu. Benim kadar yaralıydı, sefaleti ve görkemiyle insana çok benziyordu” (Kırmızı Pelerinli Kent) Yaklaşık bir ay önce sosyal medyada birkaç hesap tarafından “Yazar Aslı Erdoğan’ın sürgünde yaşadığı Almanya’da beyin kanaması geçirdiği” haberi paylaşıldı. Birkaç istisnayı saymazsak gazete ve televizyonların hiçbirinde bu durum haber değeri kazanamadı. Kısa bir süre sonra yazarın taburcu olduğu, ancak durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi ve konu kapanıp gitti. Onu tekrar lanetli kaderi olan unutulma ve yalnızlığın Taş Binasına terk edip kendi mutlu hayatlarımıza geri döndük. Alışıktı buna Aslı Erdoğan; unutulmaya, dinlenilmemeye, önemsenmemeye, görmezden gelinmeye… Hep yalnızdı o. Türkiye’nin ilk kadın bilim insanı olarak Cern’de çalışırken de, İstanbul’a döndüğünde bir grup Afrikalı göçmeni...

Yazarı Yazdıklarından Ayrı Tutabilir miyiz?

  Yazarı Yazdıklarından Ayrı Tutabilir miyiz? Oggito'da yayınlanan 22/6/2022 tarihli yazım: https://oggito.com/icerikler/yazari-yazdiklarindan-ayri-tutabilir-miyiz/67573 Edebiyat çevrelerinde son günlerde yeniden alevlenen eski bir tartışmanın sorusu bu... Nispeten ünlü bir yazarın bu ay içinde yayınlanacak yeni kitabı bu tartışmaları tekrar canlandırdı. Kısaca hatırlayacak olursak, yazar alkollü araç kullanırken bir trafik kazası yapmış ve bir aileden üç kişinin ölümüne sebep olmuş, on üç yıl hapis cezası almış, ancak pandemi sürecinde infaz yasasında yapılan bazı düzenlemeler sonucu üç yıl cezaevinde kalarak tahliye olmuştu. Tartışmayı başlatan soru şu; alkollü araba kullanıp üç insanın ölümüne sebep olan ve hak ettiği cezayı çekmeden kurtulan bir insanın yazdıklarının edebi bir değeri var mıdır? Bu noktada tartışmacılar iki karşı tezi savunuyorlar. Birinci grup; “bir kitap yazıldıktan sonra, yazarla ilgisi kalmaz, artık okurundur ve yazarla bağlarını koparmıştır, eserin de...

Henüz Mecrasını Bulamamış Mikro Öykü

  Bu yazı Mevzuedebiyat isimli edebiyat sitesinde yayınlanmıştır. ( http://www.mevzuedebiyat.com/henuz-mecrasini-bulamamis-mikro-oyku/ ) Modernliğin insan hayatına kattığı en önemli şeylerden birinin hız olduğu kuşku götürmez. Her şeyi hızlanan modern insan, edebiyatın da dolaylı şekilde hızlanmasına yol açtı. Artık okuyucular daha kısa e-postaları, mesajları, iletileri, öyküleri, novellaları tercih eder hale geldiler. Bunun en çarpıcı örneği 140 karakterle yazışılan Twitter’ın 280 karaktere çıkmasının, birçok kullanıcı tarafından hoşnutsuzlukla karşılanması oldu. Yazışmalarda kelimeler sesli harfler atılarak kısaltılmaya, duygular tek karakterlik emojilerle ifade edilmeye başlandı.  Artık birçok web sitesinde, hatta edebiyat portalında okuyucuya “merak etmeyin beş dakikada okursunuz bu öyküyü, hadi ama o kadar da uzun değil,” anlamına gelebilecek yüreklendirici bilgiler verilir oldu. Son yüzyılda roman ve şiirin gölgesinde kendine bir yol bulmaya çalışan öykü de bu modernlikt...

Hayaller Marx, Gerçekler Mark Zuckerberg

  Bu yazı Oggito'da yayınlanmıştır ( https://oggito.com/hayaller-marx-gercekler-mark-zuckerberg-04201861045 ) Ünlü felsefeci ve sanat eleştirmeni Arthur C. Danto, 1964 yılında Stable Sanat Galerisinde sanat eseri olarak sergilenen bisküvi ve patlamış mısır kutularının, “Sanatın Sonunu” ilan eden sembolik nitelikteki sanat eserleri olduğunu belirtti. 2002 yılında yayınlanan bu makalede özetle şunlar söyleniyordu: “Sanatın sonu dendiğinde anlaşılması gereken, özellikle 1960’larda kendini gösteren bir dizi kavramsal devrimle birlikte –Pop, Fluxus, minimalizm, kavramsalcılık vb– bir sanat yapıtının nasıl olması gerektiğini belirleyen her tür sınırlamanın ortadan kalkmasıdır. Öyle ki sanat yapıtı her şeye benzeyebilir; sözgelimi ilk bakışta sıradan bir nesne gibi görünebilir. Burada asıl mesele şudur: yalnızca birer kutu, tahta veya karton parçası veya birtakım çer çöp gibi görünen şeyleri sanat yapıtı kılan şey nedir? Bu da, bir şeyin sanat olup olmadığının belirlenmesinde bizzat sanat...

Edebiyatta Entelektüelliğe Karşı Ümmilik

Bu yazı Oggito'da yayınlanmıştır. ( https://oggito.com/edebiyatta-entelektuellige-karsi-ummilik-04201860739 ) Yazar olacak gençlere yapılan en büyük tavsiye, yazma serüvenine girmezden önce çokça okumuş olmaları, kaplarını doldurmadan taşmaya cüret etmemeleridir. “ Bin okuyup bir yazmak ” olarak da mottolaştırılacak bu yaklaşım artık birçoklarına göre üzerinde tartışılmayacak büyüklükte bir hakikattir. Bu görüşe göre dünya klasiklerini ve Türk klasiklerini okumadan yazmaya girişmek eblehçesine bir özgüvenin tezahürüdür. Bu satırın yazarı da buna benzer düşüncelere sahipti aslında. Kırk yaşından sonra yazmaya başlaması da aslında bu tavsiyeye uymuş olmanın getirdiği bir gecikme değil de nedir? Gerçekten iyi yazar olmak için çokça okumak elzem midir, hadi daha kestirmeden söyleyeyim, başkalarını çok okumak yazarın özgünlüğünün önündeki tehditlerden biri midir? Emin değilim. Okumuş bir yazar olmak mı iyidir, ümmi bir yazar olmak mı? Türk Dil Kurumu  ümmi  kelimesini dar manasıyla...

Bir Okurun Bakış Açısıyla Doğu’nun Limanları: Aşk mı İhanet mi?

  Bu yazı 13 Mart 2018 tarihinde www.mevzuedebiyat.com sitesinde yayınlanmıştır.  http://www.mevzuedebiyat.com/oykucu-bir-okurun-bakis-acisiyla-dogunun-limanlari-ask-mi-ihanet-mi/ Bu yazının bir kitap eleştirisi olmadığını belirterek başlamak istiyorum. Çünkü bu sitenin nitelikli okurları üst düzey yazılmış kitap eleştirilerine alışık olduğu için bu yazıdan da böyle bir kitap eleştirisi bekliyor olabilir. Ancak ben bir öykücüyüm ve öykü de yazan bir roman okuru olarak sadece okuduğum bir romanla ilgili son derece öznel, biraz da öykücü romantizmi içeren düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Amin Maalouf’u takip eden okurlarının ve edebiyat eleştirmenlerinin çoğuna göre,  Doğu’nun Limanları  ( Les Echelles Du Levant ) Maloof’un en etkileyici kitabıdır. Kitapyurdu istatistikleri de bunu destekler şeyler söylüyor. Bu yazıyı yazdığım gün itibariyle roman Kitapyurdu’nda tam 10,042 adet satılmış. Sadece sanal ortamdaki bu satış rakamları bile göz kamaştırıcı doğrusu. Ekşi Söz...

Senin En İyi Arkadaşın Olabilir miyim?

  Bu yazı Birgün Gazetesi'nin kitap eki Birgün Kitap'ın 193. sayısında (16.02.2018) yayınlanmıştır. ( https://www.birgun.net/haber-detay/senin-en-iyi-arkadasin-olabilir-miyim-204635.html ) Sevgili Murat; Sen 1975 yılında Havza’da doğup, bir jandarma aracının arka koltuğunda ve kelepçeli olarak sona ereceğini henüz bilmediğin bir yaşama adım attığın günlerde, ben de Seydişehir’de başka bir yaşama başladım. Sana “Sevgili Murat” deme cesaretini yaşıt olmamızdan alıyorum, umarım gücenmiyorsundur. Yaşıtız ama tanımazsın beni. Ben de senin gibi öyküler yazıyorum, yaşama acımızı biraz olsun hafifletir diye. Utanarak söyleyeyim ki, o güne kadar tanımıyordum seni. Şöyle tanıdım; önce akşam saatlerinde “Bandırma Cezaevinde bir mahkûmun cezaevi aracında öldüğü” haberini gördüm sosyal medyada. Bu sıralar zaten ne çok insan öldüğü için cezaevinde, ilgimi çekse de üstünde uzun süre dur(a)madım. Sabah da ölen kişinin sen olduğu, yani ödüllü öykücü Murat Saat olduğu haberleri yayıldı. Neden bi...

Taraflı Bir Ankara-İstanbul Karşılaştırması

Taraflı Bir Ankara-İstanbul Karşılaştırması Bu yazı Oggito'ta da yayınlanmıştır (https://oggito.com/tarafli-bir-ankara-istanbul-karsilastirmasi-12201756003) Hayatımın yarıya yakını Ankara'da geçti. Hem de öyle bir yarısı ki, bir şehirden keyif alınacak en güzel yaşlarımı geçirdim cumhuriyetin hüzünlü başkentinde. Tıbbiyeyi burada okudum, evlendim, ilk paramı Ankara'da kazandım. Kızım da Ankara'da doğdu. Bir şehri sevmeye yetecek de artacak binlerce güzel anı biriktirdim. Zaten normal bir şehri sevdirten şey de, orada yaşadıklarımız, o şehri hayatımıza tanık yapmamız değil midir? Ama nedense bir türlü sevemedim Ankara'yı, bir türlü barışmadı yıldızlarımız. İstanbul'da ise hiç yaşamadım, hiç adresim olmadı. Sekiz on günü geçmeyen kalmalar boyunca tanıdım, yaşadım hep İstanbul'u. Hep misafiri, hep yabancısı oldum. Çoğu kez, çorapla halılarına basılan bir evin sıcaklığının buğu yaptığı pencerelerinden değil de, otel odalarının lodos yağmurlarıyla tozlanmış pence...

Mahir Ünsal Eriş’in Öbürküler’i

  Öncelikli bu yazıyı bir kitap tanıtımı ya da eleştiri yazısı olarak değil de, sıkı bir Mahir Ünsal Eriş okuru olan bendenizin çok sevdiği yazarın yeni kitabını okurken duyduğu mutluluğu paylaşmak amacıyla yazdığımı belirtmek isterim. Yoksa kitap tanıtımı yapmanın vazifem, eleştiri-inceleme yazısı yazmanın da haddim olmadığının farkındayım. Bunları yazarken bir taraftan da henüz dumanı üzerinde olan “Öbürküler” ile ilgili acaba bir değerlendirme yazısı var mı diye göz ucuyla Google’a bakıyorum. Görebildiğim kadarıyla sadece kitabın kendi tanıtım bülteni dışında, Birgün Kitap ekinde Yasemin Eren’in nispeten tafsilatlı bir tanıtım yazısı ( https://www.birgun.net/haber-detay/oburkuler-in-yari-acikli-hikayesi-194382.html ) var. Tabi bir de kadim bilgi kaynağı Ekşi Sözlük’te yazılanlar. Mahir Ünsal Eriş ile tanışmam yaklaşık üç yıl öncesine dayanıyor. Birkaç kez tebrik amaçlı elektronik posta göndermem dışında gerçek bir tanışma da olmadı aramızda hiç. Bir öykü sever olarak yeni yazarl...

Thomas Mann’ın Novellası: Tonio Kröger Öyküsü

  Thomas Mann’ın Tonio Kröger’ini okuyorum yeniden. Bir çeşit novella diyebiliriz bu öyküsüne. Thomas Mann, sanat, edebiyat, hayat ve sıradanlık hakkındaki görüşlerini hikayenin kahramanına bir manifesto şeklinde haykırtır adeta Lisaweta İwanowna adlı ressam arkadaşına. İki dünya arasında kalmıştır büyük yazar. " İki dünya arasındayım. Her ikisinde de rahat edemiyorum. Bu yüzden işim zor. Siz sanatçılar benim bir burjuva olduğumu söylüyorsunuz, burjuvalarsa beni tutuklamaya kalkıştı... Hangisi beni daha çok incitti bilemiyorum. Burjuvalar aptal; ama güzelliğin hayranları olan sizler, benim ağırkanlı olduğumu, özlemlerim olmadığını söyleyenler, hiçbir özlemin sıradanlığın hazlarından daha tatlı ve dokunaklı olmadığını savunan bir sanatçılık anlayışı da olduğunu unutmamalısınız; hem kökeni ve kaderi itibarıyla öylesine derin ki bu sanatçılık anlayışı... ”. Acı çekiyor Mann, sıradanlığın hazlarıyla, içinde kendisine göre asla sıradanlık barındırmayan sanatçılık arasında kalmış ve acı...