Ana içeriğe atla

Yazarı Yazdıklarından Ayrı Tutabilir miyiz?


 





Yazarı Yazdıklarından Ayrı Tutabilir miyiz?


Oggito'da yayınlanan 22/6/2022 tarihli yazım:

https://oggito.com/icerikler/yazari-yazdiklarindan-ayri-tutabilir-miyiz/67573



Edebiyat çevrelerinde son günlerde yeniden alevlenen eski bir tartışmanın sorusu bu... Nispeten ünlü bir yazarın bu ay içinde yayınlanacak yeni kitabı bu tartışmaları tekrar canlandırdı. Kısaca hatırlayacak olursak, yazar alkollü araç kullanırken bir trafik kazası yapmış ve bir aileden üç kişinin ölümüne sebep olmuş, on üç yıl hapis cezası almış, ancak pandemi sürecinde infaz yasasında yapılan bazı düzenlemeler sonucu üç yıl cezaevinde kalarak tahliye olmuştu.

Tartışmayı başlatan soru şu; alkollü araba kullanıp üç insanın ölümüne sebep olan ve hak ettiği cezayı çekmeden kurtulan bir insanın yazdıklarının edebi bir değeri var mıdır? Bu noktada tartışmacılar iki karşı tezi savunuyorlar. Birinci grup; “bir kitap yazıldıktan sonra, yazarla ilgisi kalmaz, artık okurundur ve yazarla bağlarını koparmıştır, eserin değerini belirleyen yegâne şey onun sanatsal değeridir” derken, ikinci grup da “bir eser her zaman yazarıyla ilişkisini devam ettirir, eserin değerini belirleyen şeylerden biri de yazarın yaşantısıdır” der.

İkinci grup bu iddialarını meşhur “Hitler hayranı Knut Hamsun” örneğiyle destekler. Bu ikinci grup, Hitler’in Norveç’i işgal ettiğinde, Hamsun’un faşist işgale direnenlere “silah bırakın, direnmeyin!” dediğini, Nobel Edebiyat Ödülü’nü Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’e hediye ettiğini, Hamsun’un eşi Marie’nin, Almanya’da şehir şehir dolaşarak okuma toplantılarında Hitler propagandası yaptığını, kendi tezlerini savunma adına vurgularlar. Ve sonrasında da derler ki; “bir edebiyatçı, bir yazar, sanatçı, insanlık suçunu açıkça desteklemişse ona okuyucunun vereceği tepki gerekli ve doğru bir tepkidir” derler.

Birinci grubun da tezlerini destekleme adına ortaya koydukları iddialar oldukça güçlüdür. Derler ki; “Eğer yazarı yazdıklarından ayırmayacak olursak edebiyat diye bir şey ortada kalmaz. Bir kumarbaz olduğu için Dostoyevski’yi, baba katili olduğu için Cevat Şakir Kabaağaç’ı, Rimbaud’u vurduğu için Paul Verlaine’i, silah kaçakçısı, uyuşturucu satıcısı olduğu için Raimbaud’u yolsuzluk yaptığı için Cervantes’i, rüşvet aldığı için Francois Bacon’ı, zimmetine para geçirdiği için O’Henry’i, ve binlerce başka yazarı yaptıklarından dolayı okumayacaksak edebiyat ortadan kalkar.”     

İddialarına bakılırsa her iki tezi savunanların da haklı tarafları var görünüyor. Bir tarafın mutlak haklılığı söz konusu değil gibi. Nasıl bir yol izlemeli o halde?

Elbette şimdi söyleyeceklerim kimseyi bağlamaz, mutlak doğru olduğunu da iddia etmiyorum asla. Ben yazarla yazdıklarını ayırmada kendimce bir usül belirledim. “Usül” kelimesi yanlış oldu aslında. Çünkü belirlediğim şey bir usül ya da yöntem değil, içgüdüsel bir yönelim. Bir şekilde suça karışan yazarların eserlerine yaklaşırken, elimde olmadan yazarın karıştığı suçun niteliğini önemsiyorum. Eğer bir yazar daha çok kendine zarar verecek suçlara karışmışsa bunları okumakta zorlanmıyorum. Bunu insanlık hallerinden biri olarak görüyorum. Ancak bir yazar (ressam, müzisyen, sanatçı), kasten başka insanların ölümüne sebep olmuşsa, tecavüz, işkence gibi insanlık dışı bir suça karışmışsa ve daha da fazlası, soykırım gibi evrensel nitelikte bir suçun faili ya da ortağıysa; örneğin bir diktatörü destekliyorsa, onun propagandacısı haline gelmişse, içimden onları okumak gelmiyor. Bu anlamda Nobel ödüllü de olsalar Hitler’i destekleyen Knut Hamsun’u, Sırp savaş suçlularını ve Milosevic’i savunan Peter Handke’yi okumak içimden gelmiyor. Çünkü soykırımın ve soykırım destekçiliğinin bu dünyada işlenebilecek en büyük suç olduğunu düşünüyorum ve bir diktatörün yanında yer alan yazar Knut Hamsun bile olsa yazdıklarını değersiz buluyorum.

Böyle yazarlara karşı tepkilerimiz ne olmalı? Bu yazıyı yazmama sebep olan alkollü araç kullanırken üç kişinin ölümüne sebep olan ve hak ettiği cezayı çekmeden kurtulan yazara sosyal medyada linçe varacak düzeydeki tepkilere gelince, bunun da sağlıklı olmadığını ve konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Sonuç itibariyle biz okurlar yargıç değiliz, infaz memuru da değiliz. Kimseye hakaret etme hakkına sahip değiliz.  

Hitler’i destekleyen Norveçli yazara Norveç Nazi ordusu tarafından işgal edilince Norveçlilerin verdiği tepkinin en güzel tepki olduğunu düşünüyorum: “Bir sabah, genç bir Oslolu okuru, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Ardından binlerce Oslolu ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağılırlar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun'un bahçesinde. Bu zarif tepki, doksan küsur yaşındaki yazara ömrünün en acı dersini verir. Pişman, mutsuz ve utanç içinde ölür gider…”

Bir yazara verilebilecek en büyük ceza onu yok saymaktır. Bir yazar da okunmadığı zaman yok sayılmış olur. Başka hiçbir cezaya, kötü söze gerek yoktur. Bir yazar okunmayarak zaten en büyük cezayla, yok sayılma cezasıyla cezalandırılmış olur.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...