Ana içeriğe atla

 



Bu hafta içinizden birini konuk aldık. Uzun zamandır takipçimiz olan Ahmet Karadağ'ın ilk öykü kitabı Tutsaklığın Üç Hali geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Biz de kendisini bir tanıyalım istedik, ne okur nasıl okurmuş merak ettik.

Bu yazı Adalet Çavdar tarafından hazırlanan "Okur Bülteni"inde yayımlanmıştır. 

https://www.getrevue.co/profile/okurbulteni/issues/okur-bulteni-29-1369524


Kitapların dünyasına ilkokul ikinci sınıfta daldım. Babamın öğretmen olarak çalıştığı bir ilçe okulunun sınıf kütüphanesinde tüm serisi bulunan Kemalettin Tuğcu'yla sert bir giriş yaptım okuma hayatıma. Neredeyse her gün Tuğcu’nun bir kitabını alıp, ertesi gün bitirip veriyordum. Her kitabın ortalarında salya sümük ağladığımı ama sonunda mutlaka gelen mutlu finalle de sevindiğimi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda dünya çocuk klasiklerini keşfettim. Lise yıllarında dünya klasiklerinin birçoğunu okumuştum. Ankara’da geçen üniversite yıllarımda da para buldukça daha çok klasik ve modern Türk edebiyatının büyük yazarlarını, Adalet Ağaoğlu’nu, Oğuz Atay’ı, Orhan Pamuk’u, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin’i okudum. Sonra Latin Amerika Edebiyatı’nın büyük yazarlarını, Marquez’i, Cortazar’ı , Borges’i ve Bolano’yu okuma listelerime dahil ettim. Yaşamımın son altı yedi yılı büyük kayıplarla ve sıkıntılarla geçti. Bu zor yıllara edebiyatın huzur ve umut veren sığınağına girerek katlanabildim. Öncelikle okumak ve sonra da yazmak bu hayatı bunca acıya rağmen katlanılabilir kıldı benim için. İlk öykü kitabım Tutsaklığın Üç Hali de biraz bu sıkıntılı dönemimin ürünü oldu diyebilirim.
Ne okuyorsun?
Uzun yıllardır sadece kurmaca okuyorum. Öykü ve roman dışında pek okumuyorum diyebilirim. Şiirin yerinin başka olduğunu düşünüyorum, şiir mutlak o an almanız gelen bir migren ilacı gibi anlık ihtiyaç olarak kendini hissettiriyor bende, o zaman açıp ihtiyacım olan şiiri okuyup rahatlıyorum ama baştan sona bir şiir kitabı okumuyorum. Son dört beş yıldır da daha çok öyküye yoğunlaştım diyebilirim. Özellikle Türkçe modern öykü kitaplarını atlamamaya çalışıyorum.
Bir de başucu kitaplarım var, tıpkı şiir gibi ihtiyacım olduğu anlarda açıp bir bölümünü okuduğum kitaplar var; Karamazov KardeşlerTutunamayanlarKara Kitap, Aslı Erdoğan’ın Bir Kez Daha isimli deneme kitabı ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü yıllardır vazgeçemediğim, dönüp dönüp bir bölümünü okuduğum kitaplar.
Şu anda ne okuyorum sorusuna gelince, Roberto Bolano’nun Vahşi Hafiyeler romanını ve Şule Gürbüz’ün Kıyamet Emeklisi romanının ikinci cildini.
Ne zaman okuyorsun?
Aktif olarak çocuk hekimliği yaptığım için gün içinde okuma fırsatım olmuyor pek. Akşamları ve hafta sonları okuyorum genelde. Akşam saat ondan sonra iki saatlik bir okuma fırsatı oluşturuyorum kendime.
Nerden okuyorsun?
Sadece kitaptan okuyorum. Yaşlılıktan mıdır nedir, elektronik ortamlardan kitap okuyamıyorum. Kitaplarda da sevdiğim şey, özellikle de sahaftan aldığım bir kitapsa, benden önce o kitabın birileri tarafından okunmuş olmasını, kitabın benden önce kendince bir yaşantısının olmasını çok seviyorum. Hele de üzerine minik notlar alınmış ya da bazı cümlelerin altı çizilmişse benden önce okuyanın ruh hali üzerine kafamda minik öyküler uydurmak hoşuma gidiyor.
Tek bir kitap mı aynı anda birkaç kitap mı?
Genelde aynı anda iki kitap okumayı seviyorum. Bu iki kitabın da birbirine zıt özelliklerde olmasını tercih ediyorum. Örneğin biri romansa diğeri öykü, biri yerli yazarsa diğer yabancı yazar, biri kasvetliyse diğeri keyifli gibi zıt özelliklere sahip iki kitabı aynı anda okuyorum. Ve genel olarak okurken seçtiğim diğer bir yöntem de bir yazara başlamışsam onun dibini bulmayı, o yazarın tüm kitaplarını seri olarak okumayı seviyorum. Hatta bazen birazcık magazin tarafına kaçarak yazarın yaşam öyküsüne, ekşi sözlük'te hakkında yazılanlara bakıyorum. Ne kadar büyük bir yazar olursa olsun, bir yazar eğer Knut Hamsun gibi açıkça bir diktatörü desteklemişse, benim okuma listemden ve kütüphanemden düşüyor.
Okurken ne dinliyorsun?
Yazarken mutlak sessizliği tercih etsem de okurken müzik dinlemeyi seviyorum. Bunun için de en favori sanatçım Evgeny Grinko. Spotify’dan oluşturduğum uzun bir playlistten ya da bazen Youtube’dan seçtiğim kesintisiz iki saatlik bir kayıttan Evgeny Grinko açıp kitabımı okuyorum. Dinlediğim müzikte söz olursa dikkatim dağılıyor, okuyamıyorum. Ancak eğer yazıyorsam bir ölüm sessizliğini tercih ediyorum, yazarken en ufak sesle bile kopuyorum.
Okur Bülteni’ne konuk olmak çok güzeldi, teşekkür ederim…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...