Ana içeriğe atla

Dirlik Düzenlik Apartmanı: Bir Türkiye panoraması


 

Hüsetin Bul Gazete Duvar için yazdı 

Ahmet Karadağ, 'Tutsaklığın Üç Hali' (Klaros Yayın) öykü kitabından sonra Mahal Yayınları’ndan ikinci öykü kitabı 'Dirlik Düzenlik Apartmanı’yla okuyucusunun karşısına çıktı. Apartman, Türkiye’nin küçük bir izdüşümü şeklinde tasarlanmış. Keşler, konsomatrisler, dinciler, dindarlar, fırsatçılar, kanundan kaçıp saklananlar, ihalenin musluğunu kendine bağlayanlar derken neredeyse her türden insanın yaşadığı köhne bir sokaktaki dört katlı bir bina.

Kitap, uzun altı öyküden oluşuyor. Öyküdeki karakterler bir sonraki anlatıda okuyucunun karşısına kendi hayat tarzıyla, sokağa baktığı penceresiyle arzıendam ediyor. Farklı meslekteki karakterlerin hayata tutunma hikayelerine şahit olurken, yazar bizi yüksek dozlu kederle tanıştırmayı ihmal etmiyor. Burada hemen şu aklıma geliyor, son dönemde edebiyat çevrelerince tartışılan 'Hep aynı tarz öyküler mi yazılıyor? Öykülerdeki bu benzerlik nereye varır?' minvalindeki tartışma yeniden alevlenecek galiba ya da öykünün seyri bu yöne mi kayıyor? Nedir bu seyir derseniz, son yirmi yıla damgasını vuran insanların hâletiruhiyesi. Biraz daha açıklarsak; acı soslu, bol kederli hayata tutunma mücadelesinin içindeki insanlar.

NOVELLANIN ÇAĞA UYARLANMASI

'Dirlik Düzenlik Apartmanı' bir öykü müdür yoksa novella mıdır? Neden olmasın, önünde bir engel var mı? Olup olmadığını okuyucu karar verecek. Öyküyle romanın ortasında kendine yer edinen novellada genel kanı sayfa ve sözcük sayısıyla belirlenirken artık bunun yavaş yavaş silikleştiğini, belirleyici olanın karakterler arası temas, karakter gelişimi/dönüşümü ile mekan ve zaman değişikliğinin sürekliliği, temasal bütünlükle kendine yeni sınırlar çiziyor gibi. Bu yeni çerçeveyle türler arasındaki sınırları kaldırma görevini üstlenmesi, çağın olanaklarına, hızına ve ruhuna uygun bir tür olması güçlü yanı olsa gerek.

'Dirlik Düzenlik Apartmanı' yukarıda saydığımız özellikleri bünyesinden barındırması sebebiyle öyküden uzak, novellaya yakın duruyor.

Öykü evinden ayrılıp tek başına yeni bir eve taşınmaya karar vermiş ama romanın kapısını çalmaktan da imtina eden bir metin kanaatimce. Öykü olarak okunmasında hiçbir sakınca yok, bilakis bunca acıya insanların nasıl dayandığı üzerine kafa yoranlar için iyi bir egzersiz olabilir.

ESTETİZE EDİLMİŞ KEDER ACISIZ MI OLUR?

'Ben oyalarım hatıraları' adlı ilk öyküde yeni bir tarz denemiş yazar. Bu, yeni olmasa da yazar için yeni. Koca öykü boyunca bir tek noktalama işareti kullanılmadığı için cümle ve mana bütünlüğünü yakalamak için azami bir dikkat gerektiriyor. Sanıyorum bunu Calvino sık kullanıyordu. Tek aktivitesi bulunduğu apartman dairesinin penceresinden gelen geçeni izlemek, daha doğrusu uğruna aklını yitirdiği Yusuf’un yolunu gözlemek olan Aysel’in tamirci çırağına olan tutkusunu, aşkını anlatırken, ‘sevdiklerinin esiri olan insanlar ve sevildiklerini öğrenmek için deliren insanların acısını, hasretini, bekleyişini ve kendini sorgulayışını;

'İnce olur genç kızların tabutları' öyküsünde, Ankara’da sanayi ve pavyonlar sokağında ayakta kalmaya, hayata tutunmaya çalışan boyun eğmez kadınların dramını şimdiki zamanın darlığında dillendirirken, geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı da kapsayacak bir zaman diliminde kişide bıraktığı travmaların üstesinden gelme, var olma mücadelesini; 

sert, kalın, kasvetli bir yalnızlığın hakim olduğu 'Şu anda ölmek yeni bir şey değil' öyküsündeki, sızan tek ışık kaynağı, kabuğunu kırmaya çalışan karakterin konuşacağı, paylaşacağı, dertleşeceği birilerine ulaşma azmi… Bu çabayı irdelerken insanları nelerin beklediğine, ruhun ölümsüzlüğüne, ölüm, ahlak ve sebat temaları üzerinden Marcus Aurelius felsefesine giriş yaparken sanki kaderciliği estetize etmiş.

TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK SÖZLEŞMESİ

'Elleri telefona kendiliğinden uzanıyor': Yazar, bütün öykülerinde aynı yöntemi deneyerek karakterin geçmişini okuyucunun önüne sererek, ‘bu karakterin bir de evveliyatı var, bu kolay oluşmadı’ demeye getirerek, karakterin oluşumuna etkisini bildiği için geçmişi eşeliyor. Karakterin anlatı zamanındaki şehvet düşkünü hallerini anlatırken bir günde oluşmadığını, mekan ve zaman üzerinden aktarıyor. Şaban’ın, dini kendine göre yorumlayarak nasıl fırsatçı olduğunu, geçmişiyle şimdi arasını deşifre ederek ‘armut dibine düşer’ önermesiyle açımlıyor.

'Çeşme var kurnası murdar': Cemaatlerin devletle olan bağlarını, tarikatların nasıl çalıştıklarını, etrafındakileri sömürerek bir eli balda diğer eli yağda nasıl semirdiklerini, cemaat üst takımının şatafatlıkta, israfta, savurganlıkta sınır tanımadan yaşayışlarını, içerden birinin gözlemlerinden, dini vecizelerle konuya hâkim bir üslupla aktarmış. ‘Yaratılanı severiz yaratandan ötürü’ anlayışlarının bir Kürt'le karşılaşınca nasıl da yerle bir olduğunu anlayan, ırkçılığa maruz kalan Halil İbrahim’in bütün olanaksızlığına, imkânsızlıklarına rağmen cemaat evini terk edişini,

'Devriyeler basıyor karartılmış evleri': Bir çay demleme yöntemi olarak çay otunun demlikte haşlanması,

Bir direnme şekli olarak Ahmet Telli şiirleri okumak,

Bir yaşama biçimine dönüşen tedirginlik haliyle kulağı eşikte beklemek.

Yine Türkiye gerçeğinden yola çıkarak koca apartmanda tek başına olan, azınlıkta olan solcu, demokrat ya da devrimci olan bir gencin evinden, sevdiklerinden uzakta, kaçma, sığınma hallerinin muhalif/devrimcilere biçilen kadere nasıl dönüştüğünü dile getiriyor yazar.

"Selvi Boylum Al Yazmalım" filmi üzerinden bütün kitaba yayılan bir tartışmayı gündeme getiriyor: Sevgi neydi? Her karakterin bakışı farklı olsa da yazar metinde kendini göstermekten sakınca görmemiş. Aynı apartmanda ne kadar farklı hikayeler yaşansa da tek başına mutluluğun mümkün olamayacağını, hayatlarımızın bir yerlerinde seslerimizin bir birine değdiğini, dokunduğumuz bir nesnenin, objenin mutlaka bir yerde üzerindeki duygusuyla, anısıyla, tortusuyla hayatımıza gireceğini ima ediyor.

Dirlik Düzenlik Apartmanı' yazarın üslubunun nasıl olacağına dair güçlü ipuçları veren bir eser.

https://www.gazeteduvar.com.tr/dirlik-duzenlik-apartmani-bir-turkiye-panoramasi-haber-1676137'

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...