Ana içeriğe atla

İyi Gün Dostlarına Övgü


 

Yaşam yeknesak bir halde dümdüz seyretmez hiçbir zaman. İnişler, çıkışlar, savruluşlar ve dönüşler vardır daima. Düz giden bir hayat yaşanmıyor demektir. Kalp grafisinde bile düz çizgi ölümün işaretidir.

Yaşamdaki bu inişler ve çıkışlar aynı zamanda dostlukların test edildiği dönemlerdir. Denilir ki, dost kötü günde belli olur, düştüğünüzde yanınızda olanlar, ayağa kaldıramıyorsa bile yanınıza yatanlar gerçek dostlardır. Hatta bir dostun vefasızlığının altını çizmek için ondan “iyi gün dostu” diye bahsedilir. Aldatılmış olmanın öfkesiyle “İyi günün dostu zor günde haney” diye imalı türküler yapılır. Paris’te yapayalnız ölen Ahmet Kaya’nın sitemi gibi “Bu şarkımı söylerken, benim Türkiye’de yaşadığım çok zor hapis günlerinde bir merhabasını istediğim, fakat o merhabayı benden esirgeyen, ulusal anlamda bu kaderi paylaştığım bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir” denir.

Ama ben de derim ki dost asıl kötü günde değil iyi günde belli olur. Çünkü düşene yardım etmek dostluğun değil insanlığın sınırıdır. Zor durumda kalan tanınmasa bile elden gelen yardım yapılmaya çalışılır. Çünkü yardım etmede, yardım edilenin yerinde olunmadığı için içten içe bir sevinç vardır. Yardıma muhtaç olan değil de yardım eden rolünde olunduğu için gizli bir onur duyulur.  Dost dostluğunun test edildiğinin farkındadır ve işte o gün bugündür denilerek nasıl iyi bir dost olduğunu dostuna ve herkese göstermek ister. Zaten gerçek dostlar dostunun kötü gününde yanında olmayı bir erdem olarak değil de asgari insanlık sınırı bilirler.

Hâlbuki dostun iyi günlerinde onunla dost kalabilmek, dostluğu gösterebilmek ne zordur. Gözünün önünde başarıdan başarıya koşan dostunun başarısını, her gün artan zenginliğini, bilinirliliğini, git gide daha fazla seviliyor olmasını, sağlığını, hızla yükselişini kalbinde en küçük bir kıskanma hissetmeden, haset duymadan izlemek, mutluluğunu, başarısını, tüm zaferlerini kendisininmiş gibi içten bir sevinç ve mutlulukla karşılamak ve dostunun sevincine ortak olmak ne zordur. Bir taraftan da içten içe iyi gün dostu olmakla yaftalanmamak için içindeki haset ve yangına rağmen dostun mutluluğuna eşlik ediyormuş gibi yapmak ne çok yorar insanı.

İşte gerçek dostlar tam da burada, iyi günde ortaya çıkarlar. Dostunun her başarısını kalbinde hiç kıskanma duymadan kendi başarısıymış gibi hissederler. Gerçek dostlar kendisi yaşamın inişinde olsa bile dostun yükselişini mutlulukla karşılarlar. Dostun zenginliğini kendi zenginliği bilirler, -ne de zordur kendi yoksulluğuna rağmen dostun zenginliğini kendi zenginliği bilmek-, dostun her gün artan başarısından kendine bir mutluluk ve zafer payı çıkarırlar.  

“Kötü ve zor günlerde dostu desteklemek daha kolaysa ve hatta insan olan zaten böyle yaparsa neden birçok dost, dostlarını tam da böyle günlerde terk ediyor” diye soracaksınız mutlaka. Gerçek dost, evet iyi günde belli olur ama zaten kötü günde dostunu terk edene dost denilmez ki. Böylelerine insan bile denilmez. Altının içine karışmış bakır, renk olarak altına benzese de ateş verildiği gün eriyip gidince altın olmadığı, çer çöp olduğu anlaşılır. Dostunun kötü günlerinde, dostu ateşe düştüğünde onu terk eden kişilere dost denilmez bu yüzden.

Dostlar kötü günde değil iyi günde belli olur. Ahmet Telli’nin şiirindeki gibi “dostunun olmadığı şehirde kaybolana” dost denir. Dostunun zafer gecelerinde havai fişeklerin fitillerini kendi elleriyle yakıp gökyüzüne büyük bir mutlulukla gönderebilenler gerçek dostlardır. Sırt yaslanabilecek gerçek dostlar, dostunun atının bir boy gerisinde giden atını dostunu geçmesin diye mahmuzlamayanlardır. Dostunun aldığı ödülleri gönlünün müzesine sevinçle koyabilenlerdir gerçek dostlar. İyi gün dostları edinin derim, gerçek dostlar onlardır.

https://www.veveya.net/deneme/iyi-gun-dostlarina-ovgu-ahmet-karadag


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...