Ana içeriğe atla

On Par’etmeyen Aşk – SÜR/GÜNLÜK 3



Taş plak kayıtta, o siyah beyaz görüntüler eşliğinde ne güzel söyler Âşık Veysel Usta; “Güzelliğin on par’etmez/Bu bendeki âşk olmasa/Eğlenecek yer bulamaz/Gönlümdeki köşk olmasa.” Gözlerindeki karanlıktan yayılan ışık gönlümüzü aydınlatır, içimiz titrer dinlerken, bu derin sözler büyüler hepimizi. Ama büyük bir yanılgı içindedir büyük Usta.

Tam tersine güzelliktir aslolan, bütün aşklar güzellikten doğar. Güzellik olmazsa aşk on par’etmez. Güzellik olmazsa aşk olmaz çünkü.

Aşktan cinlenen Kays’ı çöllere düşürüp Mecnun yapan o kara kuru Leyla’daki kimselerin göremediği güzelliktir. Pervaneyi çılgın gibi ateşe koşturan şey de ateşin kızıl güzelliğidir. Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün, seherde beyaz gülün güzelliğini gonca gonca açılırken yakından izleyebilmek için dikeninden batan kanlarla, o beyaz gülü al kırmızı yaparken bülbülün keyfine diyecek yoktur. Kan revan içinde kalsa da gülün karşısında on par’etmez hisseder kendisini.

Aşk on par’etmez güzellik olmazsa. Güzellik olmazsa âşık aşkı ne bilecek? Aşkı doğuran da bizzat güzelin kendisidir. Hangi bebek biz sevdiğimiz için şirindir? Hangi ırmak, hangi bahçe, hangi mehtap bizim sevgimizle değer kazanır? Hangi kelebek, hangi kuzu, hangi dağ biz sevmezsek alınır? Güzelin sevilmeye ihtiyacı yoktur, güzeli sevmeye âşıkların ihtiyacı vardır.  

Binlerce yıl önce herkesin aşkı güzelliğin önüne koyduğu o salonda Sokrates, kendisine sevginin ne olduğunu soran Diotima’ya sevginin, “güzelliğin sevgisi” olduğunu söyleyerek cevap verir: “Sevgi, güzellik sevgisidir, güzelliğin sevgisidir, çirkinlik sevgisi diye bir şey yoktur. Sevgi, güzelliğin ve iyiliğin dışında düşünülemez” der.

Güzellik karşısında çaresizdir âşık. Âşık olmaktan başka, maşukunun uğruna yurdunu yuvasını terk etmekten, çöle düşmekten, malını mülkünü kaybetmekten başka çaresi yoktur. Canan, canı da dini de hiçe saymayı, burnunu sürte sürte öğretir âşığına. Mantık’ut Tayr’da Feridüddin Attar, bir Hristiyan dilber uğruna dininden vazgeçen, domuz çobanlığına, zünnar bağlamaya dünden razı, yüzlerce müridi, onlarca kerameti olan o mübarek ama bir o kadar zavallı şeyhin hikâyesini anlatır. Güzelliğin on par’etmez diyemez şeyh, güzeller güzeli Hristiyan kızın bir gülüşünün peşinde domuz yer, şarap içer, haç çıkarır, her türlü aşağılanmayı göze alır.

Güzellik sarsar insanı, yemeden, içmeden, makamdan mansıptan, şeref ve izzetten vazgeçirtir. Ola ki âşık, güzelliğin on par’etmez diyecek olursa, güzel sevgili bir daha yüzünü göstermemenin, gamzesinin çukurunu öptürmemenin müebbed cezasıyla infaz eder sevgiliyi.

Güzel mutlak anlamda hiçbir şeye ihtiyaç duymadan güzeldir. Varlığı tek başına yeter ona. Şöyle bir peçesini indirip ay yüzünün ışıltısı geceyi aydınlatsa krallar tahtlarından iner, kırk ipek libas altında bembeyaz incik kemiğini görmek uğruna, kapısında sultanlar yatar. Bir gülüşünün muhatabı olabilmek için, kılıçlar çekilir, kanlar akar, yuvalar, saltanatlar yıkılır, esir düşülür hiç pişmanlık duyulmadan. Güzelliğim olmasa hiç birinizin aşkı on par’etmez der güzel.

Aşkı kalbe veren de güzelin kendisidir. Bir güzele muhtaç olmayan âşık yoktur ama aşığa muhtaç olmayan güzel çoktur. Âşıksız yapar güzel, güzelsiz yapamaz âşık. Güzel yoksa aşk da yoktur, aşk olmasa bile güzel vardır. 

Ah Âşık Veysel Usta, kim bilir hangi aşkın kahrıyla bağlamandan döküldü o sözler, hangi vicdansız güzel seni böyle üzdü de, sitemle söyledin o acılı sözleri. Aslında içten içe, o hepimizden daha fazla gören kalbinin gözleriyle açık açık görüyordun ki, sevgilideki o güzellik olmasa sendeki aşk par’etmiyordu. Kim bilir senin gözlerin, tıpkı güneşe çıplak bakan gözlerin kör olması gibi, hangi güzele bakmaktan kör olmuştu. Hangi zalim güzel dertli dertli söyletmişti seni. Aslında şöyle söylemek istemiştin de kahrından mı söyleyememiştin; “Benim aşkım on par’etmez / Bu sendeki güzellik olmasa.”


https://www.veveya.net/deneme/on-paretmeyen-ask-ahmet-karadag

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parşömen Fanzin 2024 Edebiyat Soruşturması: Ahmet Karadağ

  2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Bu sene yerli edebiyat açısından verimli bir yıldı. Eminim henüz okumadıklarım arasında birçok başka güzel kitap da vardır ama okuduklarım arasında beğendiklerim bir sıralama olmaksızın şöyle: Yanımda Kal (Eylem Ata): Siyasetin edebiyattan git gide uzaklaştığı bu günlerde “hayata dönüş” operasyonları gibi politik konuları edebiyatın büyüsü içinde anlatmadaki ustalığı nedeniyle. Çığlıkta Arşe (Gönül Demircioğlu): Yepyeni bir şiir dili oluşturma çabası nedeniyle. Meryem’in Çiçekleri (Abdullah Ataşçı): Osmanlı’nın yıkılışı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birlikte yaşayan Kürt-Ermeni-Türk köylerinin birbirleriyle ve devletle olan çatışmalarını anlatmadaki başarısı nedeniyle. Billur Örüntüler (Rıdvan Hatun): Öyküde yeni bir dil geliştirme çabası nedeniyle. Yazınsal Tutkunun Peşinde (Şirvan Erciyes): Bir taraftan roman eleştirileri yaparken bir taraftan da ni...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...