Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tutsaklığın Üç Hali Üzerine (Ömer Kaya)

  Tutsaklığın Üç Hali Ahmet Karadağ’ın ilk öykü kitabı. Ağustos 2022’de okurla buluşan kitap, Klaros Yayınları etiketini taşıyor. Kitabı inceleme yöntemimi, öykülerin okunma anlarına ait yorumlarımla belirledim. Okurun hevesini kaçırmamak için içeriğe dair detaylar vermemeye çalıştım. Mümkünse terim kullanmamaya özen gösterdim. Öyküleri tek tek inceleyip bir sonuç kısmı yazmaya çalıştım.    VAY   Dr. Ahmet K.’nın Tuhaf Hikâyesi: Yazma dürtüsüne boyun eğmeyi, bir şeyler yazmayı başarınca da ondan keyif almayı hemen hemen her yazar deneyimlemiştir. Pek çok yazarın ilk metnini bu mevzu oluştursa da onu paylaşma noktasında bir adım geri durmak daha makul bulunmuştur. Beri yandan, özellikle ilk ürünlerin direkt olarak yaşamımızdan beslenmesi de şaşılacak bir iş değildir. İlk ürünlerin bu yönü zaman zaman acımasız eleştirilere maruz kalmıştır fakat ilk ürünler, samimiyetin en saf halini taşımayı da başarmıştır. Söz konusu hendek atlandıktan sonra sanki kendimizden tam...

Her şeye rağmen edebiyat mı?

  Geçen haftalarda yazdığım bir tweet nedeniyle eski bir tartışmayı fitillemiş oldum. Epeyce bir tepki de aldım. O tweet’i yazarken sosyal medyanın doğasının ve özellikle de Twitter ortamının bu tür şeylere bağışık olmayı gerektirdiğinin farkındaydım. Zaten sosyal medyada linç edilmeye epeyce alışığım. Ama yine de kendimi orada yazdığım şeyleri söylemek zorunda hissettim. Bir kez daha söyleyeceğim. 2 Ekim 2024 tarihinde Twitter’da, “Şuna inanıyorum ki edebiyat dünyasında bazı şeyler sadece sözde. En solcu benim diyen edebiyatçılar bile GYY ‘Ben faşistim ulan var mı diyeceğiniz,’ diyen bir yayınevinden çıkan öykü kitaplarını öve öve, tanıta tanıta bitiremiyorlar…” diye yazmıştım. Bu tutarsızlığa kızmıştım. Ardından Parşömen’de Emirhan Mutlu “Nerede o eski tartışmalar” başlıklı yazısında bu konuya değindi. “Karadağ bu yazıda solcu olduğunu iddia eden yazarların genel yayın yönetmeninin faşist olmakla övündüğü bir yayınevinden çıkan kitabı tanıtıp övmelerini tutarsız bulduğunu söylüyo...

Yavuz Ekinci’yi Biliyoruz da Sahi O Bakanın Adı Neydi? (SÜR/GÜNLÜK)

  Yavuz Ekinci on yıl önce yazdığı “Rüyası Bölünenler” romanı nedeniyle yarın (18 Eylül 2024) hâkim karşısına çıkıyor. Yazarın 2014’te yazdığı ve Doğan Kitap’tan basılan kitabıyla ilgili 6 Şubat 2023 depremlerinden bir gün sonra, 7 Şubat’ta CİMER’e yapılan şikâyetin ardından soruşturma başlatılmış, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi, 14 Mart 2023’te kitapla ilgili toplatma kararı vermişti. Yavuz Ekinci, “Bir yerde adaletsizlik varsa orada yaşayan herkes bir şekilde bu adaletsizlikten nasibini alır. Adaletsizlikten dolayı bugün ülkede yaşayan köpek de ağaç da dere de orman da kadın da çocuk da genç de işçi de etkilenip zarar görüyor. Ben de bu adaletsizlikten bir yazar olarak nasibimi alıyorum. Bunca adaletsizlik varken bir yazar olarak etkilenmemem, zarar görmemem mümkün değil. Bana açılan davaları bu ülkedeki adaletsizliğe bağlıyorum. Şu an düşüncelerinden dolayı yüzlerce insan zaten cezaevinde. Yıllardır hapis yatanlar var. Sürgün yaşayanlar var. Otuz yıldır haksız şekilde cezaevind...

Dirlik Düzenlik Apartmanı Üzerine (İnceleme - İnan Sabırcan)

  Kitap okurken kendim için bir yöntem geliştirdim. Yazarların hayat öykülerine, özgeçmişlerine bakmamaya çalışırım. Yazar zaten yeterince dertlidir ki klavyenin, ekranın başına geçmiş içini dökmektedir. Ahmet Karadağ’ın 2024 yılında basılı olarak Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabına ulaştığımda, kitabın adını bir daha okuyup tebessüm ettiğimi hatırlamaktayım. Kitabı elime alır almaz özgeçmişi hemen es geçtim, beni ilgilendiren yazarın kim olduğu değil, merakım yazılanadır. Kitaba ulaşmamı sağlayan arkadaşıma da aynısını söyledim, bana yazarın kim olduğunu anlatmayın. Yaşamak, çalışmak, bu dünyada bir işe yaramak. Türkçe’nin en güzel yanı sözcüğe -mek, -mak eki getir, anlamda bozulma çok yoksa o sözcük 12 Eylülcülerin deyimiyle fiildir, bizim gibi Öz-Türkçe sevdalıları için ise eylem demektir. Ahmet Karadağ’ın Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabındaki yazıtlardaki yöntemin eylemek üzerine olduğu görülmektedir. Yazarın yarattığı kişilikler, günün tekno...

Ahmet Karadağ – Dirlik Düzenlik Apartmanı - Söyleşi

  Soru:1 Prelude (yani giriş) kısmında apartmanı tarif ediyorsunuz. “Cumhuriyet kadar yorgun” diyorsunuz. Coda kısmında da “bir daha hiçbir zaman dirlik ve düzenlik içinde olmayacak bir apartman” deniliyor. Bu apartman bir Türkiye resmi gibi. Yine de ayarında politik bir apartman, ayarında muhafazakâr, ayarında seküler. Temayı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Cevap 1: Cumhuriyet kadar yorgun bir apartman diyerek başlıyor Dirlik Düzenlik Apartmanı, yüzyıllık cumhuriyetimizin yorgun olduğunu, yorgun düşürüldüğünü görüyorum. Bu apartmanda öyle şeyler yaşanıyor ki, bir daha oraya dirlik ve düzenliğin gelmesi mümkün olmaz gibi geliyor bana. Farklı dünya görüşlerine ve sosyal sınıflara sahip insanların oturduğu bu apartmanda tıpkı ülkemizde olduğu gibi, herkes kendisi gibi olmayandan nefret ediyor, ötekileştiriyor ve mümkünse zarar veriyor. Mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın karakterlerle oluşturmaya çalıştığım kurguda ülkenin içler acısı halini fotoğraflamaya çalıştım. Soru:2 Öykü kit...

Yazarlık, gençlik ve alçakgönüllülük üzerine

  Elli yaşında ama yazmaya yeni başlamış biri olarak ne kendime genç ne de yazar diyecek haldeyim. Gençliğin ve yazı yazmanın ruha ayrı ayrı olarak insanın ayağını yerden kesebilecek bir coşku ve havalanma verebileceğini az çok bilebilecek yaşlara eriştim. Mutlaka hâlâ görmediklerim varsa da dünya denilen o kart pavyon kadınının birçok cilvesini ve kahrını gördüm. Görmediklerim de gördüklerime benzeyenlerdir. Ben yazmaya başladığımda Dostoyevski, Tolstoy, Goethe, Joyce, Faulkner sadece yazmayı bırakmamış, telif haklarının anonimleşmesinin üzerinden bile yıllar geçmişti. Bir sohbetlerinde Seray Şahiner’e Vedat Türkali’nin söylediği gibi, "ben de kendilerinden sonra yazmanın neredeyse mümkün olmadığı, yazmanın sınırlarını insan gücünü aşan noktalara getiren bu devasa yazarlardan sonra yazmanın ancak cahil cesaretiyle olabileceğinin bilinciyle" yazmaya başladım. Beş yüz baskıyla yayımlanan ilk kitabımın satılmayan nüshaları hâlâ Ankara Ostim’de bir matbaanın deposundaki kolilerd...

Cebeci’de Köhne Bir Apartman / Arzu Anlar Saraç

İlk öykü kitabı Tutsaklığın Üç Hali ile 13. Türkan Saylan Sanat Ödülü’nde finalist olan Ahmet Karadağ’ın, altı öyküden oluşan ikinci öykü kitabı Dirlik Düzenlik Apartmanı Mahal Edebiyat Yayınları aracılığıyla2024 yılında okuyucularıyla buluştu. Dirlik Düzenlik! Kendi yaşamlarının çaresizliği ve huzursuzluğuna hapsolmuş; tabiri caizse varoşlardan, yobazlardan, feleğin çemberinden geçmişlerden, aklını yitirmişlerden, kader kurbanlarından mütevellit sakinlerinin talihsiz hikâyeleriyle kesiştiği, ismine tezat bir apartman: Dirlik Düzenlik Apartmanı. Dört katlı bu apartmanın sakinlerinin birbirinden bağımsız hikâyeleri, belirli bir anda duydukları sesler veya evlerinin penceresinden sokakta gerçekleşmekte olan bir olaya bakışları ile yakınlaşıp uzaklaşarak bağlanıyor ve münferit öykülerden müşterek bir kurmacaya eviriliyor. Bu durum kitaba öykü derlemesinden ziyade kısa bir roman havası verse de öyküler bu bütünlüğün içinden tek tek çıkarılıp başlı başına bağımsız öyküler olarak da değerlen...

O Göynüm Diye Yanık Yanık Usul Usul Söylerken

Durmalı bazen. Yavaşlamalı. Kontrol ettiğimiz şeylerin ipleri salınmalı. Nefeslenmeli. Bunsuz olmaz dediğimiz, vazgeçilmez sandığımız şeyler öylece bırakılmalı. Bir ceviz ağacının gölgesine oturup, karşıdaki plazaların camlarından yansıyan ve gözlerimizi kamaştıran güneş ışığına aldırmadan gökyüzündeki kırlangıçların neşeli dansları seyredilmeli. Şiire, her zaman eninde sonunda dönmek zorunda olduğumuz şiirin serinliğine dönülmeli. Bir de bozkırda bir ilçede yapayalnız yaşayan anneye sığınılmalı. Fizik kuralları gereği yüksek hızla giden her şeyin ani durmasıyla oluşan savrulmaya, kırılıp dökülmeye annenin dizlerine yatarak alışılmalı. Baş döndürücü hızla geçirdiğimiz senede uğramayı unuttuğumuz duraklara, tabanı yosunlu diye girmediğimiz koylara, meyvesi yok diye yüzüne bakmadığımız bahçelere geri dönülmeli. Taziyesinde bulunamadığımız dostların, düğününe gidemediğimiz arkadaşların, bir yıldır uğramadığımız nohut-pilavcının gönlü alınmalı.  Zamanı yavaşlatmak için kısık ateşte kay...

Diyorlar ki Yenilmişiz

  “ Diyorlar ki yenilmişiz ” diyerek başlıyor Ahmet Altan o güzel yazısına, “Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarında taşıyanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatımıza saçanlar kazanmış. Reggiani, ‘Kurtlar şehre indi’ diyor şarkısında. Biz, hayatı savunanlarız. Biz, hayatı ölmeyi bilerek savunanlardanız. Bahardır bizim müttefikimiz. Ölümden korktuğumuzdan değil yaşadığımız, biz savaşmayı sevdiğimizden yaşarız. Yaşamaktır savaşımız .” Özel olarak bir devrimci, genel olarak da uğruna ölebileceği veya inatla yaşayabileceği büyüklükte bir davaya sahip olan insan ne zaman yenilmiş sayılır? Mansur Ayık’ın son romanı Hiç Kimse ’yi okuduktan sonra bu konuda bir şeyler yazma fikri doğdu. Mansur Ayık uzun yıllardır Viyana’da yaşayan bir yazar, gençlik yılları Türkiye’de politik mücadelenin içinde geçmiş, dönemin şartları, gözaltı, zindan gibi zorunluluklar nedeniyle yurt dışına gitmek durumunda kalmış bir devrimci. Her siyasi mülteci gibi gittiği ülkede hayata tutunmaya çabalamış, p...

Leylak büklümlerinin içten ve dışarıdan sarmaladığı günlerde ölmek

“Ey, iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!” Nilgün Marmara Hayatın marşlarla ve şiirle algılanıldığı yaşlarda okunan bazı kitapların, ömrün dinginliğe ulaştığı yıllarda yeniden okuması gerektiğine inananlardanım. Bu kitapların başında da Montaigne’nin Denemeler’i var bence. Denemeler’i yeniden kutsal bir kitap okur gibi –kutsal kitaplar baştan sona değil, insanın o anki ihtiyacına göre seçilen bölümleri okunur- okuyorum. “İnsan Ömrü” başlığını verdiği bölümde şöyle diyor Montaigne, “İnsan ömrünün uzunluk, kısalık ölçülerine akıl erdiremiyorum. Bilginlere bakıyorum; onlar ölçüyü herkesten daha kısa tutuyorlar. Genç Katon, kendi kendini öldürmesine engel olmak isteyenlere: Ben, hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanacak bir yaşta değilim, demiş; bunu söylerken de kırk sekiz yaşındaymış. Katon bu yaşı olgun ve geçkin sayıyor.” Ben de Katon’un dediği, hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanmayacak yaşlarımı sürüyorum bir bakıma. Düşünüyorum da, hayattan vakitsiz ayrıl...

İyi Gün Dostlarına Övgü

  Yaşam yeknesak bir halde dümdüz seyretmez hiçbir zaman. İnişler, çıkışlar, savruluşlar ve dönüşler vardır daima. Düz giden bir hayat yaşanmıyor demektir. Kalp grafisinde bile düz çizgi ölümün işaretidir. Yaşamdaki bu inişler ve çıkışlar aynı zamanda dostlukların test edildiği dönemlerdir. Denilir ki, dost kötü günde belli olur, düştüğünüzde yanınızda olanlar, ayağa kaldıramıyorsa bile yanınıza yatanlar gerçek dostlardır. Hatta bir dostun vefasızlığının altını çizmek için ondan “iyi gün dostu” diye bahsedilir. Aldatılmış olmanın öfkesiyle “İyi günün dostu zor günde haney” diye imalı türküler yapılır. Paris’te yapayalnız ölen Ahmet Kaya’nın sitemi gibi “Bu şarkımı söylerken, benim Türkiye’de yaşadığım çok zor hapis günlerinde bir merhabasını istediğim, fakat o merhabayı benden esirgeyen, ulusal anlamda bu kaderi paylaştığım bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir” denir. Ama ben de derim ki dost asıl kötü günde değil iyi günde belli olur. Çünkü düşene yardım etmek dostl...

Ahmet Karadağ: “Önemli olan, anlatacak güzel bir hikâyenizin olması ve bu hikâyenin en güzel edebi biçemde anlatılmasıdır.”

  Söyleşi: Üzeyir Karahasanoğlu Ahmet Karadağ’ı 2022’de yayımlanan ilk kitabı Tutsaklığın Üç Hali’ndeki öyküleriyle ve edebiyat bağlantılı yazılarıyla tanıdım. İster öykücü, romancı ister şair olsun, bir edebiyat insanının yazdığı türe, sanata, hayata dair kafa yormasını, düşünce üretmesini çok değerli buluyorum. Dolayısıyla Ahmet Karadağ düşünce çoraklığımızın ortasında gayet çalışkan, işleyen bir kalem. Üstelik yakın zamanda yeni kitabı Dirlik Düzenlik Apartmanı’nı da yayımladı. Kendisiyle son kitabı üzerine konuştuk: İki yıl öncesine değin edebiyat dünyası Ahmet Karadağ’ı tanımıyorken şimdi iki kitap ve çeşitli mecralarda çok sayıda yazı yayımlamış bir yazar olarak biliniyor. Ansızın fışkıran yer altı suyu gibi. Bunu “yılların birikimi” diye açıklayabilir miyiz? Estağfurullah, iltifatlarınız için teşekkür ederim ama “yılların birikimi”, “yazar” gibi sözler benim durumumu anlatan sözler değil. Haklısınız, yaklaşık iki yıldır eser veriyorum ama bunu ancak eskilerin vakt-i merhun d...

Hapishane Defterleri

  Uzun yıllardır esarette olan Selçuk Kozağaçlı yaklaşık bir aydır Silivri Kapalı Cezaevi'nden yazdığı yazıları avukatları aracılığı ile Hapishane Defterleri adını verdiği blog sitesinde (selcukkozagacli.net.tr) adresinden bizimle paylaşıyor. Bilmiyorum ne kadar fark edildi bu yazılar ve ne kadar okunuyor? Vinyet, Denemeler, Savunma ve İnayet alt başlıklarında yazdığı bu yazılar sadece hukuki açıdan değil edebi açıdan da üst düzey yazılar. Hapishanede yazı yazmak zordur gerçekten. Yazı yazmak için gereken en temel ihtiyaçlardan bile zaman zaman yoksun olabilir mahpus. Kalem, defter bulmak bile imkânsız hale gelebilir. En zoru da kitaba ulaşmaktır. Yazınızda bir şiirden bahsedeceksinizdir mesela, aklınızda o şiirin belki yarım yamalak mısraları vardır ama tam hatırlayamıyorsunuzdur. Google’dan bakmak gibi bir şansınız yoktur, değil internet bazen ketıl bile yasaktır koğuşta. İşte o kitaba ulaşmanız ve yazınızı tamamlamanız ayları bulur. Yazmaktan daha da zoru bu yazıları yazıldığı ş...